ARFID – Avoidant/Restrictive Food İntake Disorder (KKYAB – Kaçınıcı/Kısıtlı Yiyecek Alım Bozukluğu) – Yemek Seçmeden Fazlası…
ARFID – Avoidant/Restrictive Food İntake Disorder (KKYAB – Kaçınıcı/Kısıtlı Yiyecek Alım Bozukluğu) – Yemek Seçmeden Fazlası…
Beslenme ve yutma bozuklukları alanında yeni çalışmaya başladığım zamanlarda genellikle yaşlı hastalara, inme ve/veya kalp krizi gibi durumlar sonucunda oluşan çiğneme, yutma ve/veya salya akıntısı gibi sorunlarla çalışıyordum. Sanırım “yutma” sözcüğünden olacak ki, bir sabah erken saatlerde genç bir hanım ziyarete geldi; 20’lerinin başında, ağlamaktan şişip kızarmış gözlerinde yorgunluk ve endişe hemen belli oluyordu.
Çocuklarla çalışan meslektaşlarım bu profilde danışanları sık görür. Özellikle bazı gelişimsel bozukluklarda yeni tanı olunan dönemlerde… Ben diğer taraftan, o zamanlarda neredeyse tamamen yaşlı hastalarla çalışan biri olarak pek karşılaşmıyordum.
O dönem yaşadığım yerdeki tek dil ve konuşma terapisti olmamdan dolayı sıkışık olan programda ancak iki danışan arasına sıkıştırarak kendisiyle görüşebildim. Kendisine “Nasıl yardımcı olabileceğimi” sorduğumda şöyle söze başladı:
“Artık başka nereye, kime gidebileceğimi bilmiyorum.” Öyle bitkin ve endişeliydi ki, sesi titriyordu – Çocuklarında bir sorun olduğunda anneler bunun endişesini mümkün olan en üst düzeyde yaşarlar. “Oğlum dört yaşında,” diye devam etti. “Ve makarna ile pilav haricinde hiçbir şey yemiyor.”
Herkes gibi ben de “yemek seçme” kavramına aşinaydım, ancak toplamda iki besin yiyen bir çocuk hiç duymamıştım.
Yutma bozukluğu alanında çalışan Dil ve Konuşma Terapistleri genellikle yeme ve yutmanın fiziksel kısmıyla ilgilenirler – ben de öyle yapıyordum. Ayrıca çocukların (pediyatrik) ve yaşlıların (geriatrik) terapi süreçleri bambaşkadır. Yine de okul bilgilerime dayanarak yeme ve yutma süreçleriyle ilgili bir takım sorular sordum: Yediği iki besinde yutkunma ve çiğneme gayet normaldi. Ancak söz konusu yeni yiyecekler olduğunda…
Aşağı yukarı şu şekilde anlattı: “Aslında bebekken her şeyi yerdi. Sonralarda git gide yememeye başladı. Yeni yiyecekleri verdiğimizde ağzını kapatıp, başını sallıyordu. Daha sonra öğürmeye ve boğulmaya başladı. Şu anda yeni bir yiyecek gördüğünde dahi öğürüyor.”
O zamanlarda bunun fizyolojik değil, psikolojik bir durum olduğu haricinde aklıma hiçbir şey gelmemişti. Daha önce psikologla gittiklerini, ancak sonuç olamadıklarını söylediğinde ve bölgede yönlendirebileceğim bir ergoterapist de olmadığı düşünüldüğünde yapabileceğim tek şey durumu araştırmak ve hocalarıma danıştıktan sonra geri döneceğimi söylemek oldu.
Yüzündeki hayal kırıklığını hâlâ hatırlıyorum. “Ne eşimin, ne de benim gözümüze uyku girmiyor. O kadar endişeliyiz ki…” dedi çaresizce.
Sonraki birkaç gün ben de uyuyamadım. Bulabildiğim her şeyi okudum. Pek Türkçe kaynak yoktu. O zamanlar Google Translate de pek verimli olmadığı için İngilizce kaynaklar ile kısıtlı kaldım.
İşte ilk o zaman “Yeme Bozukluğu” tanısıyla karşılaştım. Birçok türü olduğu gibi vakaya en çok uyan “ARFID – Avoidant/Restrictive Food Intake Disorder (KKYAB – Kaçınıcı/Kısıtlı Yemek Alım Bozukluğu)” türü gibiydi. Tamamıyla yabancı olduğum bir konsept olsa da, artık durumun bir adı vardı ve adı olan her şey öğrenilebilirdi.
Direkt başlığı araştırmaya ve dünyada bu konuda çalışan uzmanlara mailler atmaya, durumu anlatmaya başladım.
Öğrendiklerim şunlardı;
Yemek seçmenin farklı türleri ve her türün farklı sebepleri vardı. Bu sebepler fiziksel, duyusal ve/veya psikolojik olabiliyordu. Sağlıklı bir tanı ve terapi için sebeplerin iyi belirlenmesi gerekiyordu. Bu sebebin asla “Tadını beğenmedim” olmadığı/olamayacağını unutmamak gerekiyordu.
Sonuçta hiç kimse her şeyi yemez; ben yıllardır yeme bozukluklarıyla çalışan bir insan olarak patlıcanı ağzıma sürmem, çünkü tadını sevmem ve yemekten keyif almam.
Yemek seçmede ise durum çok daha farklı. En temelde yatan düşünce “Bu yemeği yersem başıma kötü bir şey gelecek.” Bu düşünce fiziksel olarak “Çiğnemek veya ağzımda kontrol etmek çok zor olacak”, duyusal olarak “Dokusu veya tadı ağzımda rahatsız bir his bırakacak” veya psikolojik olarak “Bunu yersem zehirlenebilirim, hatta ölebilirim” olabilir. En önemlisi ise bu korkuların ve endişelerin hiçbiri gerçekçi olmasa da çocuk için çok gerçek ve çok olasıdır.
Yine bir başka önemli nokta yeme bozukluklarının fiziksel ve sosyal sonuçlarıdır. Çocuklardaki kaygı öyle bir noktaya gelebilir ki, fiziksel olarak ağız dokularında, boğazlarında ve sindirim sistemlerinde daralmalar meydana gelir. Köfte gibi yumuşak bir katıyı tüketirken dahi sanki sert bir elmayı ısırıyormuşçasına rahatsız his oluşur ya da ısınıp çiğnedikleri yiyeceği yeterince hissetmedikleri için yemek zevki oluşmaz. Sosyal olarak yeni ortamlar yeni yiyecekler demektir ve bu kaygı vericidir. Sürekli “Neden bunu yemiyorsun?” ve/veya “Bunu yersen çok seversin” gibi soru ve yorumlara maruz kalırlar. Çocuk sürekli “neden yemesi gerektiğinin” anlatılmasından bıkar. Bu da sosyal anksiyeteye ve içe kapanmaya neden olur.
Yeme bozukluğunu ARFID (KKYAB) olarak adlandırmak için çocuğun yeni yiyeceklere maruz kaldığında boğulma, zehirlenme ve/veya öğürme gibi olumsuz bir olaydan endişeleniyor olması gerekir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta: Çocuğun bu olumsuz kavram ve olguları adlandıramıyor veya açıklayamıyor olması bu korkuları yaşayamayacağını göstermez.
Genelde ARFID (KKYAB)’ın altında yatan sebepler: Bebeklikte boğulma vakası, emzirme sorunları, doğumda kordon dolanması, anne karnında geçirilen travmalar, stresli hamilelik süreci ve/veya zehirlenme/aşırı kusmalı hastalıklar gibi durumlardır. Farklı yeme bozuklukları farklı sebeplere bağlı olarak ortaya çıkabilir.
Aşağı yukarı bu bilgileri edindikten sonra genç hanımı ve çocuğunu bir hafta sonra değerlendirme için tekrar çağırdım.
Yaşadıkları durumun bir adı olduğunu, birçok kişinin aynı sorundan muzdarip olduğunu ve en önemlisi de zor ve uzun bir süreç olsa da bir çözümü olduğunu öğrenmek onu çok rahatlattı.
Çocuk yaşına göre iyi boyutlarda, hatta biraz kiloluydu. Buna rağmen ortamda yeni bir yiyecek gördüğünde kasılıp kalıyor, üstlenirse nefesi kesiliyordu. Hocamın tavsiyesi üzerine kan tahlili istediğimde birçok değerin sorunlu olduğunu gördüm… Yeme bozukluklarında bazıları diğerlerinden daha yoğun olmak üzere genel terapi süreci aynıdır;
* Bireysel terapi
* Grup terapisi
* Beslenme uzmanı desteği
* Yemek takibi
* Grup 1 Genelleme yemekleri (Kreş / Restoran).
Biz de benzer bir yol izledik. İlk yeme bozukluğu deneyimim olduğu için biraz deneme yanılma yöntemiyle gitsek de, şansıma ekibin tutarlı ve sabırlı tutumu ile düzenli seanslar sayesinde bir yıllık sürecin sonunda sağlıklı bir beslenme programı elde ettik.
ARFID (KKYAB) veya diğer beslenme bozuklukları hem yaşayan kişiyi hem de çevresindekileri olumsuz etkileyen, birlikte yaşaması ve baş etmesi çok zor durumlardır. Yine de bu durumun çözümsüz olmadığını, biraz sabır ve ilgiyle çözümün mümkün olduğunu unutmayın.
Uzm. Dkt. Deniz TALAY
Beslenme ve Yutma Bozuklukları Uzmanı
Tüm beslenme sorunlarınız için bizimle iletişime geçin.
”Alanya Ergoterapi ve Danışmanlık Merkezi”